HER 3 MART’TA GÜVENLİ VE GÜVENCELİ ÇALIŞMA İÇİN SESİMİZİ YÜKSELTİYORUZ!
GÜVENLİ VE GÜVENCELİ ÇALIŞMA İÇİN SESİMİZİ YÜKSELTİYORUZ!
3 Mart tarihi, ülkemizin en önemli maden facialarından biri olan ve 263
madencinin yaşamını yitirdiği 1992 Kozlu Maden Faciası’nın yıldönümüdür.
Ülkemizdeki iş cinayetlerine dikkat çekebilmek, işçi sağlığının ve iş
güvenliğinin önemini vurgulamak için bu tarih TMMOB tarafından “İş
Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü” olarak ilan edilmiştir.
İş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin, iş kazalarında iş göremez hale
gelen işçilerin sayısının dahi tespit edilemediği bir dönemdeyiz. İş
kazaları ve iş cinayetleri kamuoyunda normalleştirilerek, yaşam ve
çalışma hakkı gasp ediliyor. Cinayetler ve kazaların önlenmesi, meslek
hastalıklarının engellenmesi şöyle dursun, maliyet ve işgücü hesabı
yapılarak bu çalışmalara kaynak bile ayrılmıyor, emekçilerin can
güvenliği hiçe sayılıyor.
Yasalar ile koruma altına alındığı söylenen işçi sağlığı ve iş
güvenliği, her geçen gün kötüye gidiyor. Ülkemiz toplu iş
cinayetlerinde, işçi ölümlerinde dünyada ilk sıralarda geliyor. İşçi
sağlığı ve iş güvenliği meclisinin yayınladığı rakamlara göre 2018
yılında en az 1923 kişi işyeri kaynaklı nedenlerle hayatını
kaybetmiştir. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından 2019 yılının başına
kadar iş cinayetlerinde hayatını kaybeden emekçilerin sayısının 22 bini
aştığını üzüntüyle görüyoruz.
SGK tarafından açıklanan rakamlara bakıldığında; 2017 yılında 4A
kapsamında çalışanların geçirdiği iş kazası sayısının 359.653; 4B
kapsamında çalışanların geçirdiği iş kazası sayısının ise 213 olduğu
görülmektedir. Bu kazalar sonucunda 4A kapsamında çalışan 1.633, 4B
kapsamında çalışan 3 kişi olmak üzere toplam 1.636 kişi hayatını
kaybetmiştir. SGK 2016 yılı istatistiklerine göre 286.068 iş kazasında
1.405 işçi hayatını kaybetmişti. Açıklamaya göre, 2017 yılında bir
önceki yıla göre iş kazası sayısı %25 oranında, iş kazaları sonucu ölüm
% 16 oranında artmış; 2018 verileri ise henüz açıklanmamıştır.
2011 yılından bugüne gerçekleşen iş kazaları ve bunlara bağlı gelişen
ölüm sayılarını incelemek mümkündür.
2011 yılında 69.227 kazada 1.700 kişi
2012 yılında 74.871 kazada 744 kişi
2013 yılında 191.389 kazada 1.360 kişi
2014 yılında 221.336 kazada 1.626 kişi
2015 yılında 241.547 kazada 1.252 kişi
2016 yılında 286.068 kazada 1.405 kişi
2017 yılında 359.766 kazada 1.636 kişi
hayatını kaybetmiştir. Ancak biliyoruz ki bu rakamlar, bildirimlere göre
çıkarıldığı için gerçeği yansıtmamaktadır. Gerçekleşen kaza ve ölümler
çok daha yüksektir.
Her yıl, evine ekmek götürmeye çalışan 2 bine yakın işçinin hayatına
kaybediyor olması, ülkemizdeki işyerlerinin güvensiz ve ilgili mevzuatın
yetersizliği olduğunu göstermektedir.
Ülkemizde gerçekleşen işçi katliamlarının bazılarını ve hayatını
kaybeden emekçilerin sayılarını hatırlatmak isteriz;
31 Ocak 2008 Davutpaşa Maytap Atölyesi Patlaması 21 işçi
17 Mayıs 2010 Karadon Maden Faciası 30 işçi
3 Şubat 2011 Ostim OSB Faciası 7 işçi
3 Şubat 2011 İvedık OSB Faciası 13 işçi
6 Şubat 2011 Çöllolar Maden Faciası 11 işçi
11 Mart 2012 Esenyurt Şantiye Çadır Yangını 11 işçi
22 Kasım 2012 ETİ Bakır Samsun Çökme 9 işçi
7 Ocak 2013 Kozlu Maden Faciası 8 işçi
13 Mayıs 2014 Soma Maden Faciası 301 işçi
6 Eylül 2014 Torunlar Center Asansör Faciası 10 işçi
4 Kasım 2014 Isparta Yalvaç Tarım İşçileri Faciası 18 işçi
28 Ekim 2014 Ermenek Maden Faciası 18 işçi
17 Kasım 2016 Şirvan Maden Faciası 16 işçi
17 Ekim 2017 Şırnak Maden Faciası 8 işçi
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve kanun çerçevesinde bu güne
kadar yapılan düzenlemeler problemlidir. Bununla birlikte, 4857 Sayılı
İş Kanunu’nda yer alan “telafi çalışması”, “denkleştirme”, “çağrı
üzerine çalışma”, “kısmi süreli çalışma”, “asıl işveren-alt işveren
ilişkisi” başta olmak üzere kuralsız çalışma koşulları olduğu sürece
işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki düzenlemeler bir anlam ifade
etmeyecektir.
Bunun yanında, ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamaları,
basit bir hizmet alımına dönüştürülmek istenmektedir. Bir danışmanlık
hizmeti olan işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarında sorumluluk
bütünüyle işverene aitken, ülkemizde işveren tüm sorumluluklardan
kaçmaktadır. Bu kaçış için ise, danışmanlık hizmeti aldığı iş güvenliği
uzmanını sorumlu tutmaktadır. İşverenin önleyici, engelleyici
çalışmaları yapmadığı, kaza yaşanan durumlarda fatura meslektaşlarımıza
kesilmekte, yargı önüne iş güvenliği uzmanları çıkarılmaktadır.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda iyileştirici adımlar atılabilmesi
için öncelikle işverenlerin sorumluktan kaçmasının önünde geçilmelidir.
İşverenlerin temel sorumluluklarından kaçtıkları, kendi yerlerine birer
günah keçisi olarak iş güvenliği uzmanlarını koydukları bir çalışma
yaşamında, önleyici ve engelleyici hiçbir çalışmanın yapılamayacağı
açıktır.
Ülkemizde iş cinayetlerinin, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının bu
denli yaygın olmasının bir diğer nedeni de, emekçilerin sendikal
haklarının baskı altında tutulmasıdır. Sendikal örgütlenmenin önündeki
engeller tüm çalışanlar için kaldırılmadıkça işçi sağlığı ve iş
güvenliği konusunda yol almak mümkün olmayacaktır. Sendikasız uzman,
sendikasız işçi, örgütsüz bir çalışma yaşamı ile emekçiler tüm
olumsuzluklara karşı açık ve savunmasızdır.
Uygulamaya konan özel istihdam büroları ile emekçiler kiralık işçi
haline dönüştürülmüş, zorunlu bireysel emeklilik sistemi kesintileri ile
de emekçilerin sosyal hakları daha geriye çekilmiştir. Güvencesizliğin
neden olduğu esnek çalışma, işsiz kalma korkusu, işçilerin sadece
fiziksel sağlığını değil, ruhsal sağlığını da olumsuz etkilemektedir.
İşsiz kalma korkusu, ücretlerde düşüş, koşulların giderek kötüleşmesi
tüm emekçilerin ortak sorunudur.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenlemelerin ve denetimin
yalnızca Aile, Çalışma Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından
yürütülmesi, doğru kararların alınmasının önünde bir engeldir. Bu
nedenle düzenleme ve denetleme; Aile, Çalışma Sosyal Hizmetler
Bakanlığı’nın yanında, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, sendikalar, TTB
ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitü tarafından
yerine getirilmelidir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler bu
enstitü tarafından yeniden ele alınmalı ve kararlaştırılmalıdır.
Bizler, her 3 Mart’ta olduğu gibi bu gün de iş cinayetleri ile mücadele
etmek için sesimizi yükseltiyoruz. Ölüm, yaralanma ve sakat kalma; esnek
ve güvencesiz çalışma hiçbir emekçinin kaderi değildir. İnsan onuruna
yakışır, güvenli ve güvenceli çalışma hakkımız için sesimizi
yükseltiyoruz.
Tüm ülkede, tüm çalışma alanlarında işçi sağlığı ve iş güvenliği
önlemlerinin artırılması, bağımsız denetim sisteminin yerleştirilmesi,
iş cinayetlerinin ve iş kazalarının durdurulması için yılmadan mücadele
edeceğimizi kamuoyuna saygı ile duyururuz.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği